20 Aralık 2007

Sevmek Zordur

Hayatın asla anlayamayacağımız yönlerinden biri sevmek. Kimi neye göre seviyoruz? Neden bir insan hayatın anlamı olabiliyor bir anda? Kendimiz mi, sevdiğimiz mi?

Küçükken hep bir gün koca koca sevgilerimiz olacağını hayal ettik. Anne babamız gibi olacaktık. Hayatın bir sonu vardı. Büyüme diye geçen çocuk dilinde. Büyüdüğümüz zaman sevgimiz olacaktı. Sevecektik ve sevilecektik. Ve ondan sonra sevmiş sevilmiş olacaktık. Bir daha asla hiç bir şeyin eksikliğini çekmeyecektik.

Güzeldi çocukluk, çünkü kandırabiliyorduk kendimizi.

Hayal kırıklıklarının olmadığı bir dünya imgesi kuruyorduk çocukken. Gerçekler çok farklıymış oysa, sonra anladık.

Hayatın içine iyice daldıkça anladık kolay olmadığını sevmenin. İnsanın kendi ile olan mücadelesi iyice kızıştıkça sevmesi de zorlaşıyordu.

Aşık olduğunuz bir insanı üzmek için bilerek ve isteyerek bir şeyler yaptınız mı?

Annenizin ya da babanızın sizden uzakta olmasını istediniz mi?

Arkadaşlarınızın yaptığı şeyleri küçümsediğiniz oldu mu?

Sevmek ile nefret arasındaki ince çizgi kayboldukça kayboldu biz büyüdükçe. Sevmek insanın kendi içinden bir parçayı vermesi gibiydi. Birini sevmek aslında birini sevmemeyi gerektiriyordu. Çok severseniz içinizden çok şey vereceğiniz korkusuyla yapıyordunuz bazı şeyleri.

En acı şey de insanın içinin kabuk bağlaması zamanla. Zira şöyle iki üç cümlede yazamadığım şeyi aslında binlerce cümlede yazmak da zor. Bir insanın bir insana sevgisini tarif etmek. Güçsüzlük, zaaf, hassaslık... Bunların hepsi harekete geçiyor sanki birini sevince ve herşey karışıyor.

Bu kadar karmaşık mı?

Belki değil.

Belki okuyunca daha mutlu olurum diye karıştırdığım psikoloji kitapları der ki, insanın etrafındakilerle olan ilişkileri kendi içindeki psikolojik dinamiklerinin dışarı yansımasıdır. Sorun bizde mi o zaman?

Sorun aslında kimsede değil. Sorun belki de hayatın çok küçük şeylerin çok önemli şeylere sebep olabileceği nedensellik ve şansın inanılmaz derecede tuhaf bir şekilde içiçe geçtiği bir kurgusunun olması.

Evren bir kapalı sistem olsa da, belli yasalar olsa da evrenin düzenini kontrol eden, belli ilahı kuvvetler olsa da evrene düzen veren yine de şunu inkar edemeyiz, bu kadar çok değişkenin olduğu bir sistem nasıl dengeye ulaşır bilinmez.

Çoğu sınıntımızın temelinde bu yatıyor bence. Her şeyin fazlasıyla karmakarışık olması. Böylece de temelde basit kurgular ile ilerlese de olayların temelleri, uzun zaman ve çok karmaşık ortamlar kurguyu yıkıyor.

Ama sevmek böyle mi anlatılmalı?

Bu kadar karmaşık mı?

Her şeyin akıp gittiği bir dünyada tutunmamızı sağlayan şey sevgi.

Ayakta durmanın zor olduğu anlarda huzur veren şey sevgi.

Yanlızlık içerisinde yüzmemenin yolu sevgi.

"Bir insaı sevmekle başlar her şey"

Sevgi bir başlangıç. Öncesinde olan bir şeyler yok sevginin. Herşeyi kırıp dökebiliyor çünkü sevgi bu nedenselliklere bağlı değil!

Sevgi olmadan her şey çok daha kolay olurdu. Çünkü zor nedir bilmezdik asla.

Sevgi varken ise zor, kolay, acı, tatlı, herşeyi hissedebiliyoruz.

İnsan kendinden bir şeyler veriyor severken. Ne verdiği seven insana kalmış. Dilerse kendi alışkanlıklarını ve kararlarını verir, dilerse kendi acılarını, dilerse daha basit bir şey.
Sevmek insanın sadece elindeki herşeyi verebilmesi. "Vermesi" değil. Verebilmesi.

Zor değil sevmek. Basit de değil. Sadece varlığı kendiliğinden gerçek olan bir şey. Diğer her şeyi yok ve önemsiz hale getirircesine.