30 Temmuz 2011

Dönüşlerimden Biri / Beni Şimdi Bırakma



Bir hikaye değil bu. Ya da dışarıda, orada bir yerde varolan bir şeyin bana yansıması. Ne kadar çok da bunu hikaye haline getiresim var ama; kişileri değiştirip, sebepleri istediğim gibi birbirine bağlayıp, biraz mutlulukla ve üzüntüyle süsleyip. Ama bu artık eskimekte olan bir parçam benim. O yüzden ben ile başlayan cümleler ile yazmakta sakınca yok artık.

Bu bir aşktı. Her şey gibi basit şeylerle başladı ve basit şeylerle bitti. İçerisinden aslında ne kadar karmaşık olduğuna dair şeyler çekip çıkartmaya çalışıyordum ama iyi her aşkın olduğu gibi çok basitti herşey: Ben seni, sen beni sevmiştin.


İlk öptüğüm zaman seni "Hiç bir şey hissetmiyorum sana karşı" demiştin. Bir yıl oldu. Son öptüğüm zaman seni de aynı şeyi söylerdin biraz baksaydın içine herhalde. Altı ay oldu. 


Ne bekliyorsak o oldu aslında bu bir yılda. Olaylar mantıklı insan öngörülerine uyuyordu hep. Benim sana dayanamayacağım, senin kendini başkalarında kaybetmeyi isteyeceğin, hikayenin bir sonu olduğu. Kime sorsan böyle söylerdi herhalde,söyledi de.


Bunun içinden başka bir şey kurana kadar ta biz, ya da kurduğumuzu sanana kadar sürdü bu gerçeklik hali. Yani göz açıp kapayıncaya kadar. Gerçeklikten vazgeçebilir miydik bu dünyada diye iyi denedik ama. Vazgeçtik de. Ellerimi bırakınca rüzgarı hissediyordum seninle her yokuş aşağı gidişimizde. 


Her sana yazdığımda hikaye anlattım. En güzel mektubum basit ve güzel bir günümüzün hikayesiydi. Kalbimi paramparça ettiğinde de toparlamanı umdum ve tüm hikayemizi baştan anlattım sana.


Bu aşk ne kadar gerçek, ne kadar güzel ve ne kadar sen/ben olduğu tarafından üç yöne çekiştirilen bir hayvan gibi acı çekti bir yerden sonra. Her seçilen yön bizi daha fazla savurdu. O yüzden hikayeler sona geldi işte. Daha fazla hikaye yok, sadece hikayelerin ağzımda bıraktığı tat var artık.


Daha çok merak edeceğin şeye geleyim, benden değil ama kendinden emin halinle yaptığın kehanetlere  Her sabah kalktığımda senden daha fazla uzaklaşmayı bekleyerek iki mevsim geçirdim. Uzaklaşmadım. Yakınlaşmadım da kendine yeni bir hayat kurarken bir yerlerde sen. Zamanın değişik hallerini saklamayı kendine adet edinmiş bir halim var biliyorsun. O hallerin daha değerli bir tanesinde de sen durdun. Açıp baktığım zamanlar sayılıydı şimdi olduğu gibi.


Hayat burada orada yürüdüğünden farklı yürüyor. Aldığım şeyler farklı, umduğum şeyler farklı ve amaçlarım farklıydı. Yine böyle. Mutlaklar ise belki tahmin ettiğin belki edemediğin gibi yerlerinde sabitler. Mesele değildi bunların hiçbiri. Dalgamızı geçip her şeyle (başta kendimizle, sonra birbirimizle olmak üzere) hep anlatılacak bir aşk gösterdik insanlığa. Teşekkür de beklemiyorduk. Yenilmedik de. O an önemliydi.


Beni şaşırtsaydın kulağına fısıldıyor olacağım lafları okumayacağın sayfalara yazıyorum ben de mecburen. Çünkü sen gitsen de, seninle kurduğum hayat gitse de, sana inancım gitse de koca bir hayat vardı kurduğumuz kuracağımız. Sensizliğin en büyük sürprizi karşıma senden çok farklı birini çıkartıp onu hayatımda kimseyi sevmemişcesine sevdirmek olsa da ne o senin daha iyi bir kopyan oldu ne de sen bir suret haline geldin. 


Yoksun sadece ve beş aşamayı farklı sıralarla farklı şekillerde geçiyorum sürekli. Kimi zaman aylarca varlığını unutarak, kimi zaman günlerce ağlayarak bir bakışını hatırlayıp. 


Ama bunlar bir hikaye değil. Senin gözün de kapalı bunlara. Seni bu kadar tanıdığıma lanet ettiğim zamanlarda benim de yaptığım kehanetler var. Bilinmeyecek şeylerin bile bilinmeyecek kalacağı bir dünyadayız artık. Kehanetler ancak karanlığı tarif ediyor.


Kurduğumuz dünyadan bir tat biriktirebilsem bu ne olurdu biliyor musun? Seni ilk gördüğüm ve ilk öptüğüm yerde oturduğumuz ve yılları, dünyaları aşan bir bağ ile bağlanmış iki kardeş ruh olduğumuz o gece kalır bana. Bana "Ne güzel, hayatında istediğin şeylerin peşinden koşmuşsun, elde etmeye çalışmışsın" dediğin o buruk ama çıplak bir içtenlikle donatılmış anın tadı... İkimizin de karşısındakine olan aşkı hayallerden güç alıyordu. Benim hayalim de senin hayalin olabilmekti, istenilmek yabancı değildi sana ama sana istediğin şeye sahip olma tadını yaşatabilmekti bizi faklı kılabilecek. 


Olmadı tabi. Filmler hayatla aynı sonda bitseydi uyarlama Oscar'ı diye bir şey olmazdı. Sen sandın ki olaylar, insanlar ve anlar bitirdi bizi. İlgisi yoktu. Bizim yazılmış sonlarımız vardı. Bu sonlardan en cürretli olanı intiharımız oldu. Niye gittim sorusu eminim ki hala sorduğun bir sorudur, tahmin edemeyeceğin bir cevap var, sana sadece istenilmeyi yaşatabileceğim için gittim. Rüyalar yağmayan yağmurlara dönüşecekti, ve senin kurumana dayanamayacaktım. 


Sonrası senin bileceğin iş. Bir gün ne olacağına dair kehanetleri bıraktım da ben. Kurulmayacak hayalleri de kurulacak hayaller kadar çok yaşadım. Hem senle hem de sensiz. Sen ben diye bir şey yok biz var derdim de ne sen ne ben ne biz artık cümlelerin bir tarafında. Duvarlar ve sayfalar biliyor anca ne olduğunu. Kalmayan en yakın dostlarımız bile habersiz.


Ve yine zaman zaman seni görüp ağlamak ile gülümsemek arasında gidiyorum. Neye üzülüyorum biliyor musun? Orada kalmasaydı gerçekler de arkandan seslenebilseydim Pink gibi.


28 Temmuz 2011

Sait Faik

Yitik Ufuk 

Binlerce top kumaşa yazdım sıkıntımı
Şimdi bir dünyada giden gemide ellerim
Pis bir denizde
Bir demiryolu bir çayır bir gökyüzü hava almaya çıkmış görüyorum
Ben geçerken bir evin penceresinde bir dal çiçekleniyor
Bir kadın soyunuyor göğsünü tüylerini en olmadık yerlerini görüyorum
Görüyorum bir çocuğun gözlerinin içinde denizler inip kalkıyor
İşte yeniden dünyadayız, dünyada bayağılıklarla pisliklerle yan yana dünyadayız
Bir sudaki balıklara bakıyor balıklara gözlerimizi çıkarıp veriyoruz
Bizim verilmeyecek hiçbir şeyimiz yok
Aynı yerden bir kadını öpüyor aynı yerden bir denizi seyrediyoruz
Bir daha seninleyim seninle yaşanmayacak sıkıntılar sevgiler Cezayir mahalleleri Sicilyalı gökyüzleri yok anlıyorum
Gemiler geçiyor uzaklardan kimse inip bineyim demiyor, kimse görünmüyor, kimse görmüyorum

Yitik bir ufukta
Bağırıyorum bağırıyorum.

Kalem

Hikâyelerimde ne diyorum ben
Şunu şunu şunu değil mi
Bir bulut geçiyor
Diyorum yaşasın böcekler çiçekler balıklar insanoğulları Barba Antimos
Bir sabah geliyor Matisse yeşili
Alıyorum uykularınıza kitaplarımza evlerinizin önüne koyuyorum
Ne zaman bir yeşil görseniz artık her işinizi bırakıp bakacaksınız
Mesela bilmiyorum ama bir şiirde bir kadının ayakları suya değdi değecek şimdi
Hem mutlaka hiç kimse geçmeyecek biraz sonra bu sokaktan
İşte bir kuş uçuyor bir yere konacak sağlama ben yazacağım
Bir gökyüzü peşinde gidiyor bu çocuk
Bu adamı bu kadını bu masada tutan başka başka şeyler

Hep böyle diyorum ben
Bir dülger balığını alıyorum gözleri güzeldir diyorum
Bir bulut çıkıyor bir bulut çıktı diyorum
Sarılıyorum kaleme.


Ağıt

Baktık bir evin bahçesi ilk defa bir evin bahçesi başını almış gidiyor
Bir çocuk Grenoble'da İtalyan mahallesinde bir çocuk görüyor ilk
Deniz kıyısındaki o her akşamki kahve birdenbire tutup batıyor
Ne varsa umutlu umutsuz sıkıntılı sıkıntısız o cumartesi akşamları frengili ağaçlar çekip gidiyor
Yeşil zeytin, limon gibi bir İstanbul sarısı kalıyor geriye
Bir evin bahçesi ilk defa gülmüyor ilk defa büyümek istemiyor
Gece her taraf gece Katina'nın elleri gece en sevdiğimiz yerleri gece, gece hiç bitmiyor
Bağırmak sabahlara, akşamüstlerine bir pencereden bir denizden bağırmak bağırmak
Uyandık Eftalikus uyandık İstiklâl Caddesi yok Beyoğlu'ndaki güneş yok
Gökyüzü yok

İlhan Berk
Galile Denizi 1958