8 Kasım 2011

22 Yüksek Kontrastlı Renk

Mühendis, üstüne de bilgisayarcıysanız estetikle çok aranız olmayacaktır doğal olarak. Basit bir renk seçimi için bile RGB uzayını düşünüp bu uzayı nasıl rastgele parçalara ayırabileceğinizi ve renkler elde edebileceğinizi düşünürsünüz.

Neyse ki Kenneth Kelly bizim için güzel renkler seçmiş ve sıralamış. Her hangi bir ihtiyaç için birbirinden farklı karşıt renklere ihtiyacınız varsa aşağıdaki tablodan seçebilirsiniz renklerini. Tablodaki renklerin sırası da  (satır satır ve soldan sağa doğru sıralanmış düşünün) seçimi en başarılı yapmanızı sağlayacak şekilde optimize edilmiş. Mesela 5 renge ihtiyacınız varsa "beyaz","siyah","sarı","mor" ve "turuncu" sırasıyla seçmeniz gerekiyor.

Tabi tek eksik boyut, arka alanla her zaman uyumlu olmayabilir bu renkler. Beyaz arka alan olarak kullanılırsa renkleri biraz açmak daha iyi sonuç veriyor. Ama karşıtlıklar çok başarılı dizilmiş, ne karışıyor renkler birbirine, ne de arada çırtlak renkler çıkıyor.

2 Kasım 2011

Shuffle V


V.

Bellerinde makinalı tüfek asılı havaalanı güvenliğinin yanından geçti. Havaalanının ana girişine gelmişti. Türkiye'den alışık olduğu girişten başlayan kontroller zinciri yoktu ortada. Terminalin sonuna kadar gidip dönmeye karar verdi.

Bu da tesadüf müydü acaba, yoksa evren bir şey mi söylemeye çalışıyordu ona. "Aşk tesadüfleri sever de mallığı ve bipolarlığı sevmez" dedi içinden. Filmden çıktıktan sonra da ilk tweet'iydi bu. Okur diye düşünmüş müydü B. acaba? Emin olamadı.

Bu filmin ilişkilerinin sonunda bu kadar belirleyici olmasının sebebi herhalde yaptığı aşk tanımıydı. Aşk bir tesadüftü. Ama ortada bir ton "tesadüfler sonucu aşık olan çift" filmi varken bir tane bile "tesadüfler sonucu ilişkilerini yürüten çift" filmi yoktu. Kaos her şeyi alaşağı etmekte becerikliydi.

B. ile her şeyin ne zaman yıkılmaya başladığını bilemiyordu. Tek bildiği bir gün adının ilk defa bir konuşmada geçtiği, zaman geçip başka bir gün birbirlerinin kollarındayken yine zaman geçmiş ve bir gün yabancı gibi olmuşlardı. İki insanın birbirini sevmesi için sebep çoğu zaman olmuyordu, tesadüfler ise gerekliydi. İki insanın bir birini kaybetmesinin sebebi ise her zaman çoktu, tesadüfler de bunu engelleyemiyordu.

Terminalin sonuna yaklaşmıştı. Yanından geçen esmer, tüm havayolları personelinin hostesinden kaptan pilotuna kadar giydiği o yapay ve gösterişli kıyafetlerden birini giymiş güzel bir kadın yanından geçerken ona bir şeyler söyledi. Kulaklığı çıkarttı duyabilmek için ve "Pardon" dedi. Kadın söylediği şeyi tekrarladı ama bu sefer de duymasına rağmen anlamadı. Boş gözlerle baktı. "Cezayir?" diye tekrarladı kadın. "Cezayir'e mi uçacaksınız?"."Nereden çıkardın ki?" bakışını atıp "Yo, hayır" dedi. Kadın bir şey söylemeden aksi yönde devam etti. Terminalin sonuna doğru biraz daha yürüyünce kadının sorusunun sebebini anladı. Terminalin sonunda ufak bir açık alan vardı ve orada sadece "Air Algeria" bankosu bulunmaktaydı.

Bir iki adım daha attı, adımlarını yavaşlattı, geri döndü. Terminalin girdiği başına doğru yürümeye başladı. Belki de kadının sorduğu sorudan dolayı etraftaki insanları biraz daha iyi inceliyordu bu turda.

Tesadüfleri düşündü B. ile hikayelerindeki. İlk anda aklına hiç gelmedi. Bir an durdu. Şaşırdı böyle hissetmesine. Onunla bir çok şeye tesadüfler yön vermişti. Ama aklına gelmemişlerdi ilk anda. Çünkü tesadüflere inanmıyordu. Özellikle yıkıcı olanlara. Anlaşılamayan yalan, yakalanamayan ihanet olduğuna da inanmadığı gibi. Olaylar sadece insanların bulundukları durumun etkilerini belirginleştirirdi. Tesadüflerden dolayı bir şey kurulmazdı da yıkılmazdı da.

Çöken bir aşkın ardından küçük güzel tesadüflere bakmıyor insan diye düşündü. Yıkıcı tesadüfler ise önünde büyüyordu neredeyse. Edilen her kavganın öncesindeki ufak mesele insanın aklına takılıyordu. Ya da o gün öyle değil böyle yapsam ne olurdu diye düşünüyordu. Ama çok uzun zaman önce öğrenmişti ki olaylar ilişkileri bitirmezdi, biten ilişkilerin kanaması üzücü şeyler olurdu.

Açık olmazdı ona B. biten bir ilişkinin içerisinde. Bunu çok önceden biliyordu. Farklı oldukları yerlerden biriydi bu. O her yerden aynı berraklıkla görünmeyi isterdi hep. B. ise nasıl göründüğüne bakmazdı, o an kafasında ne olduğu önemliydi onun için. Başkalarının fikirleri yargıları değildi burada belirleyici olan. Hayat ile olan ilişkileriydi. B. hayattan almaya çalışırdı hayatın ona verdiklerini. O ise hayatta söyleyecek bir sözü, gösterecek bir tavrı olması için uğraşıp dururdu. Onun hayatla ilişkisi daha simetrikti.

Bu yüzden son ana kadar çarpmamayı umacaktı B. ile. Duvara çarpıp hava yastıkları açıldıktan sonra da arabadan çıkıp uzaklaşmak kalacaktı ona. Arabadan inip uzaklaşan adamın düşüneceği şeyler de çarpmadan önce her şeyin ne kadar düzgün gittiğiydi tabi ki. Bu yüzden tesadüfler bu kadar altı çizili olmuştu onun için.

O filme giderken de B. ile olan tesadüflerinin hepsini tekrar yaşayacağını biliyordu. Ya kaybedilmişlikler öne çıkacaktı bu tesadüflerde, ya da artık varolmadıkları. Ya isyan edecekti duruma, ya kabullenecekti. O da ikincisini yapmıştı, seçerek ya da içgüdüsel olarak.

Aklı Murathan'a gitti. Gençken Ankara'da gittiği pastahaneleri, otel terasında yan odadaki komşuyu ve birbirine geç ya da erken kalmış sevgilileri yazmıştı yıllarca. Artık onunla bir bağ kurduğuna bile inanıyordu bir dönem. Anlıyordu Murathan'ın yazdıklarını, anlatmaya çalıştığı gibi. Bu anlayış "Aaaa evet" şeklinde kendi özüyle Murathan'ın özünün buluşması şeklinde bir anlayış değildi, aydınlanma içeren bir anlayıştı.

Ve Murathan'ın da tesadüfler konusunda aynı şeyi düşündüğünü geçirdi aklından. Yazdığı her kelime okuduğu onca şeyden etkilenmişti hep, ama çoğunlukla Murathan gibi yazmaya çalışmıştı. Çünkü Murathan durup da gördüğü şeyleri anlatmazdı. Yolculukları anlatırdı, gündüzün geceye dönmesini anlatırdı, başlangıçları ve bitişleri anlatırdı. Tesadüfler de tek başlarına bakıp da güzelliklerinin tadı çıkartılacak şeyler değildi. Simgelerdi. Hayatları tahmin edilemez şekilde değiştirirlerdi, ya da değiştirmezlerdi. Değiştirmemeleri  sinemanın ve hayallerin uzmanlık alanıydı. Değiştirmeleri gerçek hayatın.

Terminalin orta kısmına yaklaşmıştı tekrar. Çoğunluğun Asya-Afrika coğrafyasına ait bir görünümü vardı terminalde. Belki terminale özel bir durumdu, belki bayram öncesi olmasına, belki Fransa'ya. Güvenlik görevlilerinin tekrar yanından geçti. Türk Hava Yolları bankosu uzaktan göründü. Banko hala aynı durumdaydı. Ama bir iki görevli bankonun yanına gelmişlerdi, herhalde birazdan check-in başlayacaktı.

Filmi düşünmeye devam etti. Tesadüf aşkın hep iyi yönleriyle anılıyordu. O iyi yönlere sahip olmadığını derinlemesine hissetmişti filmi seyredince. Biliyordu, anlıyordu bunu.

Bir aşkın güzel tesadüflerini düşünmüştü o gece. Özlediğini farketmişti birini tanımayı, hep özlerdi insan zaten, o daha fazla özlerdi belki. Bazen hayatında kimseyi istemediğini, sadece birine ilk defa dokunmayı, ilk defa biriyle gülmeyi arzuladığını düşünürdü. T.'de de bunları mı aramıştı sadece acaba. Niye filmi seyrederken onu o kadar düşündüğünü anlayamıyordu.

Bazen kabul etmek zor geliyordu zayıf olduğunu ve basit şeylerin peşinden gittiğini. Bu yüzden karmaşıklaştırıyordu belki. Birini sevip de kırılmaktan korktuğu için mi sevmemiş gibi yapıyordu, ya da gerçekten sevmediğinden miydi bu. Kendi bile bilemiyordu bunun cevabını.

Ama sevmek "seçilmiş kişi" olmak gibi bir şeydi. Kimse sana "seçilmiş kişi" olduğunu söyleyemezdi, sadece bilirdi. Sebeplerle uğraşmak boşunaydı.

Böyle düşününce tesadüflerin bir anlamı oluyordu belki. O atıp atmamaya emin olduğun adımı senin için atıyorlardı. B.'nin bilmediği o yolda onu takip ettiği o güne gitti aklı. Ana yola çıkacaklardı birlikte ama sonra evine sapınca B. de aynı yöne dönmüştü. Durup arabadan inip yanına gitmişti, "Hayırdır, bana mı geliyorsun" demişti. Arabadan inmeyip gülümsemişti içtikleri şarabın da etkisiyle. Onu ilk defa öpmek istemişti orada. Öpmesi tesadüf olmazdı herhalde, ama öpmemesi tesadüf sayılabilirdi, üç gün sonra başka biriyle nasıl olacaktı B. aksi halde.

Tesadüfler farklı kılmıştı bunu ve diğer her olayı. Buradan hatırladığı da B.'nin ona şirin şirin gülümseyip de sonra sanki sanki iş ve eğlenceyi ayırır gibi hayatında başka birine bir yer açması değil o kavşakta öyle saçmasapan durmalarıydı.

Hayat küçük şeylerden oluşuyordu. Bir insanı tanımak da küçük şeyleri onunla yaşamaktı zaten. Bu yüzden tesadüfler iz bırakıyordu. Bu yüzden filmi seyredince o tesadüflerden, birlikte yaşanan küçük şeylerden çok uzak hissetmişti. Her yeri B. ile doluyken bile B. artık yoktu. Bu yüzden belki T.'yi düşünmüştü o kadar. "Hayaller ve filmler.." dedi alçak sesle kendi kendine.

Bir an üzüldü. Çünkü B.'nin bu konuda ne düşüneceğini bilmiyordu, bilemeyecekti de. Farklı oldukları şeyleri duyumsamak onu hep üzüyordu.

Check-in kuyruğuna girip girmemeyi düşündü. Yavaş yavaş kuyruğa girse iyi olacaktı. Ama önce yapması gereken bir şey vardı.