21 Aralık 2011

Shuffle VI


VI.

Türk Hava Yollarının bankosunun hemen yanındaki ufak dükkanın kapısına doğru yanaştığında Belle ve Sebastian (iki kişiler miydi acaba?) "Get me away from here I'm dying" dedi içten bir şekilde. Güldü içinden. "Bu şarkıyı her anını hissederek dinlediğim zamanları saysam ooooo" dedi içinden. Dükkanın içerisine baktı ve aradığı şeyi ilk bakışta gördü.

D. ile arada yaptıkları telefon konuşmaları geldi aklına. Birini iyi tanımak, birine güvenmek, birine önem vermek gibi bir çok şey vardı bağlarını güçlü kılan onunla. Uzaktaydılar ama. Böylesi daha iyiydi biliyordu, yine de uzaktaydılar. Telefonda konuştukları zaman zaman tek bir şeyin önemi olurdu: İyi olup olmadığı. Onun. Ve D.'nin.

Nasılsın sorusuna verilen resmi cevaptı bu. "İyiyim". "Kötüyüm" diyebilmek cesaret isterdi hep. Önce kötü olduğunu kabul etmek, sonra da niçin kötü olduğunu açıklamak. "Kötü" olan kimsenin buna enerjisi çoğunlukla olmazdı bile. Etrafta bu kadar hayatından memnun olmayan ve mutsuz insan varken hala bir tabuydu sanki insanın hayatında yolunda gitmeyen şeylerle yüzleşmesi ve bunları ifade etmesi.

Her şeyi değiştiriyordu insanın iyi olup olmadığı. Para, aşk ya da seks mutluluk getirir mi diye kafa yoruyordu insanlar ama aslında insanın iyi, mutlu olması tüm bunlarla orthogonaldi. Aradaki ilişki iyi ve mutlu olmanın hayattan ne beklediğinizle ilgili olması üzerinden işliyordu sadece. Dünyevi şeyler insanın hayatta beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığını çeşitli şekillerde belirliyordu ve bu da iyi olup olmadığını belirliyordu. Para mutluluk getirmezdi ama para ile mutlu olacağın şeyler yapabilirdin. Sorunlar değişmiyordu, zorluk değişmiyordu, hayat zordu gerçekten. Ve insanın en yakınındakilerle ilişkisini bile bu kavramlar şekillendiriyordu bazen.

Tabi herşey bu kadar düz mantık değildi. Ortalama bir insana göre biraz karmaşık olduğunu kabullenmişti yıllar önce. Ortalama insan da çok basit ve tutarlı bir varlık sayılmazdı zaten. Asıl sorun insanın hayattan ne istediğinin multi-objective olmasıydı. Bu noktada da tutarsızlıklar su üstüne çıkıyordu.

Nugat kutularını inceledi ve ne kadar alsam diye düşündü. Aklına bir sürü insan geliyordu. Amcası, ofis, bölüm, T. "Napacan T.'ye alıp, o sana ne getirdi ki gittiği beş milyon yerden" diye geçirdi bi aklından. Ofis insanlarının yüzünü güldürmek içindi bu alışveriş zaten aslında. Üç kutu almaya karar verdi. "Bir şekilde pay edilir herkese" dedi. Daha fazlasına parası da yeri de yoktu zaten.

Kulaklıklarını bir an çıkardı, nugatları bir spor toto bayii gibi görünen dükkanın tezgahındaki sakız şekerleme abur cubur denizinin üstüne bıraktı. Kredi kartıyla ödedi. Adam bir şey söylemedi. Adama dik dik baktı, tamam mı diye işi. Sonra "nezaket yapmaya gerek yok madem adam suratını asıyor" dedi, dükkandan çıktı.

Check-in kuyruğu uzamış, nerdeyse dükkana yaklaşmıştı. Dükkanın kapısının biraz ilerisinde bavulunu açtı. Nugatları bavula koydu. Sırtında taşımaya niyeti yoktu üç kutuyu. Bavulu zorlanmadan kapattı. "Bu işi de hallettik iyi" dedi içinden. Kuyruğa doğru ilerledi ve sonunda durdu. Tekrar kulaklıklarını taktı.

Ne çok olmuştu bu şarkıdaki gibi hissettiği. Melankoli içine kaydı birazcık. Bu üzücü bir his değil, unutulan bir şeyin hatırlanması gibiydi.

Bir sene öncesini düşündü. Hayatındaki problemlerin, saçmalıkların, üzüntülerin ortasında bir ada gibiydi bir önceki senenin ağustosu. Ama genel tablo karanlıktı öncesine ve sonrasına bakınca. İnsanın hayatına giren her şey farklı hisler ve ruh halleri getiriyordu yanında. Herkesin hayatında böyle zamanlar olduğunu biliyordu. Daha kötülerini de görmüştü.

Klinik psikolojiye inansa depresyonun derecesi üzerinden açıklamaya çalışacaktı bir sene önceki ruh halini. Ama inanmıyordu insanın klasik bir formül ile hayata bağlanabileceğine ya da hayattan uzaklaşabileceğine. Hayatın problemlerini her şeye rağmen çözmek ona hile yapmak gibi geliyordu. İnsanın fonksyonalitesini devam ettirmesi için ne gerekiyorsa yapmaktı depresyon ile her şeyi açıklamaya çalışmak.

Biliyordu çünkü çok daha kötülerini atlatmıştı. Tedavi olmayı seçmemişti hiç bir zaman ama. Gerçekten iyileşmeye çalışmak ile tedavi arasında her zaman bir fark olduğunu düşünmüştü. Ve hayat her zaman yardımcı olmuştu iyileşmek isteyenlere.

Değer miydi diye geçirdi aklından. Değmezdi herhalde. Ama hayatta neyin değerinin ne kadar olacağını da insanlar belirliyordu. Evren de belki serbest piyasa çalışıyordu gerçekten. O yüzden değip değmeyeceğinin onun gözünde pek önemi yoktu. Sevdiği ve istediği şeylerin peşinden gitmişti. Elinden geldiğince doğrusunu yapmaya çalışmıştı. Sonucun iyi olacağının garantisini de kimse vermemişti.

Son ayları düşündü. İlerleyebilmişti. Hayat sürekli ilerliyordu. Bu belki bir yere tutunmamanın bahanesiydi. Ama olan bitenleri yaşanılır kılıyordu. Ve etrafındaki insanlar sayesinde ilerlerken yalnız olmamıştı. Kaçmanın çoğunlukla bir faydası yoktu. Çünkü kaçınca hem problemden hem de hayatındaki güzel şeylerden kaçıyordu insan.

Kuyruk yavaş ilerliyordu. Önünde ailesi biraz ilerde bekleyen kumral kısa boylu bir kız vardı. Uzun süre birbirlerini görmeyecekler gibi üzgünlerdi. Arkasında da iki uzun boylu adam sayamayacağı kadar çok bavulla bekliyorlardı. Hepsi onların mı diye düşündü.

Ankara'ya bir an önce dönmek istiyordu. Yine kaçması gerekirdi belki. Ama onu gülümseten insanlar bulmuştu ve hayatta kalabilmeyi, her şeyi geride bırakabilmeyi başarmıştı. Nugatları birlikte yemek için sabırsızlanıyordu.


19 Aralık 2011

Simon & Kirby

1936 yılında genç bir yahudi New York'a giderek çizim ve karikatür işleri yapmaya başladı. Paramount için ufak çizimler yapıyordu. Daha önce karikatürler çizmişti. Çizgi roman işi yeni yeni başlıyordu. 1940 yılında ilk çizgi romanını, yedi sayfalık bir westerni çizmesi için bir sipariş aldı, artık çizgi roman işine girmişti.

Bundan bir hafta sonra Timely Comics isminde bir şirketin sahibinden bir süper kahraman çizgi romanı için sipariş aldı. Fiery Mask oldu bu kahramanın adı. Bu şirket için bir iki ufak iş daha yaptı.

Burada Jack isminde kendisi gibi genç bir çizerle tanıştı. Jack onun takım elbisesinden etkilenmişti. Takım elbise giyen bir çizer daha önce hiç görmediğini söyledi. Kısa süre sonra birlikte çalışmaya başladılar. Aynı stüdyoyu iş için kullanıyorlardı. Timely Comics'de tam zamanlı çalışmaya başlarlar.

Kısa süre sonra yeni kahramanlar yaratmaya girişirler. İlk kahramanları çizgi romanın altın çağının en çok akılda kalan kahramanlarından biri olur. Savaş atmosferinde ülkenin ihtiyacı olan süper asker mitosu bu kahramanda vücut bulur. Çok sevilir. Timely Comics'in üç büyük karakterinden biri olur. Yaklaşık 20 yıl sonra Silver Age döneminde de tekrar geri döner ve günümüze kadar yaşamaya devam eder.

İki çizer kafadar daha sonra birlikte çalışmaya devam ettiler. Aynı sokakta karşılıklı birer ev aldılar, aile dostu oldular. Ellilerde çizgi romanın gözden düşmeye başladığı döneme kadar bu ortak çalışma sürdü. Daha sonra Jack çizgi roman sektöründe çalışmaya devam etti. Ama Joe reklamcılık ve ticari çizimlere kaydı.

Zaman zaman geri döndü çizgi roman dünyasına. Jack ile ortak bir iki ufak iş bile yaptılar. Ama çoğunlukla bu dünyanın dışında kaldı. Son yıllarında kovansyonlara katılıyordu, resimler yapıyordu. Hala aktifti.

14 Aralık 2011'de aramızdan ayrıldı. Arkasında onu hatırlayan bir çok çizgi roman sever bıraktı. İlk çalıştığı şirket artık dünyanın en büyük çizgi roman yayınlayıcısı oldu, bunun ötesinde filmlerden video oyunlarına, oyuncaklardan masaüstü oyunlarına kadar milyar dolarlık bir franchise haline geldi. Joe ve Jack'in 60 yıl önce yarattıkları kahraman da bu şirketin iki binlerin sonu ve iki bin onların başına yayacağı seri filmlerinin bu yaz ki ayağıydı.

Onu Simon & Kirby'nin Simon'ı olarak hatırlayacağız ama hep hatırlayacağız.


Joe Simon

1913 - 2011