12 Kasım 2012

Elektronik Eğlencede Duraklama Devri

Old Republic - New Champion?

İki buçuk sene önce EA'in o zamanlar büyük projesi konumunda olan Star Wars: Old Republic ile ilgili bir şeyler yazmıştım. Yazının özü video oyunları sektöründeki büyük büyüme ve Old Republic'in bu büyük büyüme ivmesi içerisinde sektörü bir değişime uğratıp uğratamayacağıydı.

Aradan bir buçuk sene geçtikten sonra geçen yıl Aralık ayında Old Republic piyasaya çıktı. İlk üç gününde Old Republic 1 milyon sattı ve en hızlı büyüyen MMO ünvanını eline geçirdi. Nisan 2012'ye gelindiğinde 1.5 milyon civarında insan Old Republic oynuyordu. Oyun şubat ayı çivarında zirvesine ulaşmış ve 1.8 milyon aboneye erişmişti.

Oyuna ocak 2012'de 1.1 patch'i, nisan ayında 1.2 patch'i, haziran ayında 1.3 patch'i ve eylül ayında 1.4 patch'i yapıldı. Bu patch'ler küçük birer ek içerik paketiydi. Ama 1.2 patch'inden sonra oyunda neler oldu, sadece oyunun içindekilerin haberi oldu bundan. 

Nisan ayından sonra Old Republic için işler iyiye gitmemeye başladı, bu herkes tarafından biliniyordu. Mayıs ayında abone sayısının 1.3 milyon'a düştüğü açıklandı. Old Republic'in artık bir WOW Killer olmayacağı kesinleşmişti. Ağustos 2012'de ise EA Old Republic'in free-to-play modeline döneceğini açıkladı. Bu dönüş önümüzdeki hafta olacak, 15 Kasım'dan itibaren Old Republic ücretsiz olarak oynanabilecek. Oyunda Cartel Coin adı verilen bir para sistemi kullanılmaya başlanacak. Oyundaki tüm enteresan içeriğin bu para sistemine bağlanılması bekleniyor. Bu para sistemi de tabi ki gerçek parayla satın alınabilir olacak.

EA'in Old Republic için hedeflerinin büyük olduğunu, bu hedefleri tutturup tutturamayacağının koca bir soru işareti olduğunu zaten yazmıştım. Yani bu durum herkesi hayrete düşüren bir sürpriz olmadı. Old Republic oynayanlar tarafından ifade edilen, bu durumun "herkes tarafından bilinen ama açıkca ifade edilmeyen bir şeyin itirafı" olduğu. O da Old Republic'in hedefine ulaşamadığı. 

Aslında Old Republic'i ilk eline alan herkes bunu hissedip söylüyordu. Betasını oynarken benim de hislerim buydu. Çok güzel ve akıcı bir içerik sunulmuştu. WOW'un yapamadığı kadar oyun ile hikaye iç içe giydirilmişti. Seslendirmelerin her yerde kullanılması bu hissi veren en önemli bileşendi. 

Ama Old Republic'in insanların birincil olarak oynadıkları MMO olmayacağı her halinden belliydi. İlk seviyelerdeki ilginç ve merak uyandıran tasarım daha orta seviyelere gelmeden büyük bir hızla yavanlaşıyordu. Oyun adeta her noktada WOW'u geçmeye çalışmıştı ve bunu yaparken sadece ilk seviyelerde kendi olabilmişti. 

Ve en önemlisi Old Republic oynayan herkes niçin WOW'un bu pazarı domine ettiğini gördü, çünkü WOW bu işi 8 senedir yapıyordu ve yeni çıkabilecek hiç bir oyun bir günde WOW seviyesine gelemeyeceğinden WOW'u da geçemeyecekti. 

Gamasutra oyunun niçin çöktüğünün sebeplerini incelemiş Ağustos ayında çıkan bir yazıda : What Went Wrong with Star Wars: The Old Republic . Bu yazıda belirtilen en önemli sebep Old Republic'in tek oyuncu perspektifine daha çok hitap ettiği ve gereğinden çok iddialı olduğu. 

Sanırım bu yargılar haklı yargılar. Ama işin bir boyutu daha var gibi görünüyor, o da elektronik eğlence sektöründeki büyük düşüş.

İki buçuk sene önce link verdiğim yazıyı yazarken elektronik eğlence sektörü altın çağını yaşıyordu. GTA IV, CoD:MW2, World of Warcraft örnekleri üzerinden adeta bu büyük büyümenin Old Republic'in de büyük bir başarı olmasını sağlayacağını yazmıştım. Ama o günden bu güne çok şey değişti. Amerika ve Batı Avrupa ekonomik durgunluğun zirvesindeler ve işler özellikle Avrupa için daha iyiye gidecek gibi görünmüyor.  En başta bu olmak üzere bir çok etken yüzünden 2012'nin 2005'den beri en düşük video oyun satış rakamlarına sahip olacağı tahmin ediliyor. 

Bunda aslında birden fazla şeyin payı var. Sektör dışındaki ekonomik gelişmeler bu işin sadece bit boyutu. İnsanların tüketme güçleri bu sene reel olarak azaldı ve elektronik eğlence ihtiyaç piramidinde çok da yukarlarda değil. 

Ama bunun dışında sektördeki ciddi değişiklikler de böyle bir tabloya yol açtı desek herhalde yanlış olmaz. Bu konuda çok uzun yazmayacağım, sadece New York Times'dan bir yazıya bağlantı vereceğim : Gaming Faces Its Archenemy: Financial Reality . Bu yazıda oyun sektöründeki değişim, ekonomik durumlar, konsolların sektördeki egemenliği ve özellikle bu sene konsol piyasasında yaşanan geçiş dönemi durgunluğu masaya yatırılmış.

Tabi yazıda eksik olan bir şeyler de yok değil. Örnek olarak PS3'ün, Wii'nin ve Xbox 360'ın piyasaya çıkmasından önce niçin böyle bir durgunluk yaşanmadığı, niçin büyük bir güçle PS2, NGS ve Xbox oyunları yapılmaya devam edildiği üzerine pek gidilmemiş. 

Ama çok ciddi bir tespit de özellikle Amerika'da sanatsal yaratıcılığın bir düşüşte olduğu. Çok satan kitaplardan televizyon dizilerine kadar her şeyde bunun örneklerinin görülmeye başlandığı belirtiliyor yazıda. Kim bilir belki batı medeniyeti de bizdekine benzer yozlaşma ve ekonomik zorluklarla bezeli bir kültürel duraklama dönemine giriyor. Elektronik eğlence sektörünün durumu bu dönemin ilk belirtilerinden biri, Old Republic'in başına gelenler de elektronik eğlence sektöründe çalan ilk çanlar.

Edit: Activision hiç mi hiç alınmamış : Activision beats estimates by going big, focusing on retail hits

10 Kasım 2012

Leonard Cohen

The Fly

In his black armor
the house-fly marched the field
of Freia's sleeping thighs,
undisturbed by the soft hand
which vaguely moved
to end his exercise.

And it ruined my day --
this fly which never planned
to charm her or to please
should walk boldly on that ground
I tried so hard
to lay my trembling knees

(Let us Compare Mythologies 1956)

* * *

Song (I almost went to bed)

I almost went to bed
without remembering
the four white violets
I put in the button-hole
of your green sweater

and how I kissed you then
and you kissed me
shy as though I'd 
never been your lover

(The Spice-Box of Earth 1961)

* * *

The Rest is Dross

We meet at a hotel
With many quarters for the radio
surprised that we've survived as lovers
not each other's 
but lovers still
with outrageous hope and habits in the craft
which embarrass us slightly
as we let them be known
the special caress the perfect inflammatory word
the starvation we do not tell about
We do what only lovers can
make a gift out of necessity
Looking at our clothes
folded over the chair
I see we no longer follow the fashion
and we own our own skins
God I'm happy we've forgotten nothing
and can love each other
for years in the world

(Flowers for Hitler 1964)

1 Kasım 2012

Shuffle IX


IX.

Olan olmuştu artık, bunu düşündü. Ne istiyordu acaba. Kızdı bir an. Kime ya da neye kızdığını bilmiyordu. İnsanın hayatının bu kadar değişken olması onun kaderi miydi. Biraz önce kendini böyle tanımlamışken ayıptı kızması belki. Yine de bazen daha iyisini istiyordu işte. Zor kısım üzülmek, hayal kırıklıkları ya da kaybetmek değildi belki. Zor kısım her seferinde baştan başlamaktı.

Baştan başlamak da kolay olmuyordu. Ayakta durmak başka bir şey, ilerlemek başka bir şeydi belki de. Baştan başlamak ise ikisinden de farklıydı. Bir insan hiç olmamış gibi nasıl davranılırdı ki? Ya da başka bir insanı isteyince daha öncekileri unutmuş mu olurdun.

B. ile kurdukları şeyin yaşama şansı olmamasının en önemli sebebi belki geçmişe de geleceğe de ait olamamasıydı. Bilmiyordu o nasıl görmüştü. "Herhalde bu kadar karmaşık düşünceleri hiç olmamıştı onun" diye geçirdi içinden. Onun içinse önce geçmiş daha önemliydi. Bir çok şeyi kabullenip de B. ye döndüğünde de geleceğe bakacak halleri kalmamıştı galiba.

Gidip kapısına "I want you" desene diyordu sanki Dylan. Hayat herhalde hiç böyle ilerlemiyordu ama. Ne istiyordu ki gerçekten? Buna cevap verememesi tuhaftı. Belki onu o yüzden kaybetmişti. Belki her zaman bu yüzden kaybetmişti. Ona göre değildi istemek. İsterdi. Ama istediği için mücadele etmek hayatın basit gerçeği olarak öğretilmemişti ona.

Yavaş yavaş yaklaşıyordu X-ray cihazına. Tüm seyahat boyunca işlerin en yavaş ilerlediği bölümdü bu herhalde. Sıkılmıştı biraz. Kafasındaki herşeye rağmen. Belki kafasındakilerden sıkılmıştı esasında.

E T. neci acaba dedi içinden. O da benzer bir hikayeydi herhalde. İstemek istememek.

İstemeyi sevmemesinin sebebi sahip olmak konusunda biraz rahatsız olmasıydı herhalde. İnsanların sahip olmak için istediklerini görmüştü hep. İhtiyaçları olmayan eşyaların taksitlerini ödeyebilmek için çalışıp duran insanlar da bu kefedeydi, çok güzel ve arzulanan bir kadın olduğu için birini isteyen erkekler de. Önem vermediğini söylemişti bu tarz şeylere pek de. Ama hayat dönüyor muydu bu şekilde. Hayatın bir parçası olmamak için bir bahane miydi bu ya da.

Böyle de değil dedi içinden. B. için yaptıkları geldi aklına. Evinin önüne gidip onu aradığı geceyi düşündü. "Burada ne yaptığımı bilmiyorum" demişti. "Tam da olman gereken yerdesin" demişti o da. O gün anlamalıydı belki B.'nin onun hep ötesinde kalmak istediği o sınırın içinde olduğunu. Onun için esas olanın arzulanmak ve bundan aldığı güç olduğunu. Herkes için böyleydi. T. için de. Onun için de belki. Belki tüm herşeye bakışı çok bencilceydi. Ters taraftan onun davranışlarının da farkı yoktu. Bilemeyeceği bir şeydi bu.

Bütün bunlar iyi mi kötü mü anlayamıyordu. Ellerini kollarını bağlıyorlardı adeta. Ama yapabileceği her şeyi yaptığını bildiği için elleri kolları bağlanıyordu. Çok istemişti B.'yi. Yine de onun için yapabileceklerinin bir sınırı vardı. İstemesi yeterli değildi başından beri.

Belki bu yüzden artık iyice çekiniyordu istemeye de. T.'nin önüne ne var ne yok koymuştu ve susmuştu. İsteyecek cesareti yoktu. Olan cesaretini bu şekilde kullansa da bu bile pek iyi gitmemişti herhalde. Kızacak bir şey yoktu hiç, yine de aylardır başka bir dünyada yaşar olmuşlardı. Çok önemsemiyordu galiba. Durmadı bunun üstünde pek.

X-Ray sırası geldi. Çantasını ve saatini çıkardı, plastik leğenlerin içine koydu. X-ray'de önünde bir sürü çanta vardı. Sivil giyinimli bir adam şöyle bir baktı eşyalarına. "Diz üstü bilgisayarınız var mı?" diye sordu. "Aaa evet" dedi ve çantasına atıldı telaşla. Kafasında dönen şeylerden aklından çıkmıştı tamaman bilgisayar. Çantayı açtı ve çıkardı. Ayrı bir plastik leğene koydu. Adam gülümsedi "Size bakınca kesin bilgisayarınız olduğunu düşündüm" dedi. Adam acaba havayı yumuşatmak için mi bunu söyledi, yoksa nerdlüğünü yüzüne mi vuruyor bilemedi. Mahcupça gülümsedi.

X-rayden önce kendi geçti. Daha sonra da eşyaları. Bir an önce bu kalabalıktan çıkmak için sabırsızlanıyordu. Eşyalarını aldı. Bilgisayarını çantaya yerleştirdi tekrar. Gate'lerin bulunduğu alana doğru yürüdü. Geniş bir salon vardı. Her gate için ayrı alan ayrılmamıştı. Zaten bir güvenlik kontrolü daha olmadığından normal karşıladı bunu. Direk uçağa alınacaklardı.

Bir yere oturdu. Bilgisayarını açtı. Yeterince şarjı vardı, biraz aylaklık yapabilirdi bilgisayar başında. Bu şarkıları kaydetse miydim diye düşündü. Sonra gerek olmadığına karar verdi. Ipod last.fm'e senkronize olduktan sonra oradan alabilecekti.

Bob Dylan'ın ruhuna sahip olmak isterim diye geçirdi içinden şarkı nakarata girince. Belki de insan hayatında bir kişi sevmeli ve ona onu ne kadar istediğini tepeden tırnağa hissedeceği şekilde söyleyebilmeliydi. Ondan sonrasının pek bir önemi yoktu. Mühim olan ne söyleyeceği değildi hiç bir zaman, mühim olan dinlemendi.

Belki de bunun için güçlü değildi. Uzun zaman sonra bu günü güçlü olduğu bir gün olarak hatırlayacaktı. Hayat giderek daha iyi davranmıyordu hiç kimseye.

Şarkı biterken B.'ye bunları söyleseydim ne olurdu diye düşündü. Başka olasılıklar ne o zaman ne de şimdi önemli değildi B. konusunda. Ne istediği önemliydi o zaman. Şimdi o da önemsizdi.