22 Şubat 2012

Ben Şimdi Biraz

Ben şimdi biraz da
Senin için görüyorum;
Gökyüzünün parlak,
Bakış seken mavisini.
Ben şimdi biraz da
Senin için duyuyorum;
Gecenin o sarsak,
Yokuş çıkan ezgisini.
Ben şimdi kanayarak
Senin için yaşıyorum;
Sazan derisi gibi
Günlerimi külle soyarak



70'ler Türk şiirinin en güzel adamlarından biri yazmıştır bu şiiri, Metin Altıok. Adını mutlaka duymuşsunuzdur şiire biraz ilginiz varsa, ilginiz yoksa da duymuş olabilirsiniz. 


Şiiri Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Canserver'in başını çektiği İkinci yeni denilen 60-70'li yılların derin, yoğun, güçlü imgelerle süslenmiş ama gerçeklikle bağını koparmamış şiir anlayışı ile aynı çağa aittir. İkinci yeniden de etkilenip özellikle biçim olarak bir imgeyi, bir duyguyu kısa ve yoğun şekilde veren bir stil benimsemiştir. Ama onun imgeleri daha yalındır ve insanın duygusal dünyasıyla ilgilidir. 


Çok şey vardır Metin Altıok'un şiiriyle ilgili konuşulacak, tadına varılacak. Ama Metin Altıok'dan bahsetmeye başlayınca acı bir hikaye yarattığı tüm güzelliklerin önüne geçer.




1992 yılının Temmuz ayında alevler yükselir Sivas'da bir otelden. Mesele Hintli bir yazarın yazdığı ve İslamiyete hakaretler içerdiği için fırtınalar koparan ama gerçekten içinde ne yazdığını pek kimsenin bilmediği bir kitabın Türkiye'de yayınlanacağı haberiydi. Binlerce kişi kitabı çevireceğini ve yayınlayacağını söyleyen yazarın kaldığı otelin önünde toplandı. Saatlerce süren bir eylem yapıldı ve sonunda eylem lince dönüştü. Otel ateşe verildi. Asker, itfaiye yani devlet çok geç olduktan sonra yetişebildi.


O gece Sivas'da otelde kalan 36 kişi yanarak ya da dumandan boğularak öldü. Ölenlerin ikisi olayla ilgileri bile olmayan otel görevlileriydi, göstericilerden ya da linç girişiminde bulunanlardan ikisi de belli ki öngöremedikleri bir son yaşadılar ve yangında öldüler. Geri kalan 32 kişi nefret edilen o kitabı yayınlayacağını söyleyen yazarla birlikte Sivas'a gelen ve aynı otelde kalan insanlardı. Aralarında şairler vardı, bağlama ustaları vardı, gazeteciler vardı, karikatüristler vardı, eşlerinin dostlarının yanında Sivas'a gelenler vardı. Ölenler arasında 12 yaşında bir çocuk bile vardı.


O geceki katliamdan 52 kişi kurtuldu. Neredeyse hepsi yangından, dumandan, alevlerden etkilenmişti. Bir kısmı otelin arka penceresinden çıkarak BBP il başkanlığına sığınmışlardı. BBP'liler belki istemeyerek de olsa bu insanların hayatlarını kurtarmış ve yakılmamalarını ya da tekrar linç edilmemelerini sağlamıştı.


Kurtulanlardan bir kısmı ağır yaralıydı. Biri de Metin Altıok'tu bu ağır yaralıların. Bir hafta Ankara'da bir hastanede komada kaldıktan sonra öldü. En yakın arkadaşlarından birini ve bir çok dostunu o gece kaybeden yazar Rıfat Ilgaz aynı hafta rahatsızlandı. 82 yaşındaydı. Metin Altıok'dan iki gün önce o da hayata gözlerini yumdu.


Altıok'un kızı o yakıldığında 25 yaşındaydı. Yaklaşık aynı yaşta kaybettim ben de babamı. Ama onun yaşadıkları babasını kaybetmekten öte bir şeydi, anlayamam o yüzden nasıl bir şey yaşadığını. Tüm ülke bu görüntüleri seyredince inanamamıştı uzun süre, ateş her yere düşmüştü. Yine de yıllar sonra "Sizin hiç babanızı yaktılar mı?" diye sorduğu zaman Metin Altıok'un kızı suçlu suçsuz, üzülen üzülmeyen kimse cevap veremedi. 


Cevap veremeyeceğimiz başka bir şey de bu olayın ardından atılan adımlar. Devlet bu olayların önüne geçemedi. İnsanlar öldü. Olaylardan sonra devletin olayların önüne niye geçmediği ya da geçemediği çok konuşuldu. Kimse bir bahane bile öne süremedi. Tek söylenen göstericilerin çok kalabalık, polis ve askerin çok az olduğuydu. Hiç bir kamu görevlisi hakkında görevini yapamadığına ya da yapmadığına dair işlem yapılmadı. 90'lı yıllar zaten devletin halkıyla barışık olduğu yıllar olarak bilinmiyordu.


Tüm olaylar münferit bir toplumsal olay olarak nitelendi. Herhangi bir organizasyonun, herhangi bir grubun olayların çıkmasında sorumluluğu olmadığı, olayların içerisinde yer almadığı yargısına varıldı. 


190 kişi tutuklandı. 124 kişi hakkında dava açıldı. Yöneltilen suçlama "faili belli olmadan adam öldürmekti". 


Davanın ilk mahkemesi 1 sene sonra yapıldı. Mahkeme 1 sene kadar sürdü. Sanıklara en uzunu 15 yıl olmak üzere hapis cezaları verildi. Yargıtay bu kararı bozdu. Sanıklara "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs" suçlaması yöneltilmesi gerektiğine karar verildi. Tekrar yapılan yargılama sonrasında 33 kişi idama mahkum edildi. Bu karar daha sonra idam cezasının kalkmasıyla müebbet hapis cezasına dönüşecekti. Geçen yirmi yıl içerisinde verilen karar iki kere daha Yargıtay'da temyiz edildi. Cezaların çoğu onandı, bir kısmı şekilsel ve mahkemenin eksikleri yüzünden bozuldu. Firari sanıkların ve azmettirici olarak görülen sanıkların dosyaları değişik aşamalarda ana dava dosyasından ayrıldı. 2004 yılında Türk Ceza Kanunun değişmesiyle birlikte sanıkların bazılarının hüküm giydiği suçlamalar TCK'dan çıktı ve sanıklar otomatikman tahliye edildi. 


Yıl 2012... Sivas Katliamı davası sona ermiş olsa da firari sanıkların yargılandığı ek dava hala devam ediyor. Aynı zamanda azmettirici olmakla suçlanan bir sanık olaydan sonra hiç yakalanamadı. Geçen sene Sivas'ta öldüğü ve gizlice gömüldüğü anlaşıldı. Ama devlet bunun doğru olup olmadığını bile hala belirleyemedi. Geri kalan sanıklar içinse zaman aşımı süresine ulaşıldı. Savcı resmen zaman aşımı talebinde bulundu, ama mahkeme sadece ölen azmettirici sanığın durumu belli olmadığından bu isteği reddetti ve davayı erteledi. 


13 Mart 2012 tarihinde davanın duruşması yapılacak. Büyük ihtimalle ölen sanığın durumu belli olacak ve zaman aşımı talebi kabul edilecek. Dava sona erecek. 


Metin Altıok'un kızı Zeynep Altıok babasını ondan ayıran bu davanın bitmemesi için elinden geleni yapıyor bu günlerde. Elinden davanın zaman aşımına uğramaması gelmeyecek bir mucize olmazsa. Ama yaptıkları Sivas Katliamını ve bu katliamla ilgili davayı, daha da önemlisi bu olayların ne anlama geldiğini anlamamız için bir fırsat.


Bu davanın zaman aşımı ile sona ermesi ne anlama gelecek? 


Olayda sorumluluğu olduğu düşünülen yedi kişi kaçarak herhangi bir ceza almaktan kurtulacaklar. Herhangi bir kamu görevlisinin, politikacının, askerin bu olaylarda sorumluluğu, ihmali ya da etkisi olduğu iddialarının hiç biri resmiyet kazanmamış olacak. 20. yüzyılın sonunda 35 kişinin linç edilmesi olayı basit bir toplumsal olay olarak tarih kitaplarına girmiş olacak.


Ama bunların hepsinden daha önemli bir sonucu var bu davanın sona ermesinin.


Politik görüşünüz ne olursa olsun, dini inançlarınız ne olursa olsun, kim olursanız olun farketmez. 35 kişinin canının alınması barbarlıktır. Sebepler, inançlar, kızgınlıklar bu oyunda sadece bahanelerdir. Türkiye Cumhuriyeti daha yüz yaşına bile girmemiştir. Bu güzel ülkenin bireylerinin, insanlarının, kültürünün, Metin Altıok gibi değerlerinin yok olmasını, katledilmesini engelleyecek tek bir güç vardır. Bu güç devlettir. Devletin görevi insanların söylediği, düşündüğü ya da inandığı her hangi bir şey yüzünden katledilmesini engellemektir. Bu görevini yerine getirememesi durumunda da bu konuda sorumluluğu, ihmali olanları cezalandırmak; bu tip olayların arkasındaki gerçek sorumluları bulmak devletin görevidir. 


Yirmi sene önce devlet bu görevlerinin hiç birini yerine getirmedi. Başbakan çıkıp da "Bu kadar insan bir futbol maçında da ölebilirdi" dedi. Çok şey değişti o zamanlardan. Ama bu davanın hala sonuçlanamaması ve zaman aşımına girmesi devletin bu görevlerini yerine getirmekte aslında çok fazla yol almadığını, bu görevlerin yerine getirilmesinde en önemli güçlerden biri olan adalet sisteminin işlemez halde olduğunu gözler önüne seriyor.


Bu olay bugün olsaydı belki biraz daha farklı yaklaşılacaktı, ama bu fark gerçek bir fark yaratacak kadar büyük olmayacaktı. Yirmi yıl önce bu 35 insan Türkiye'de yükselmekte olan muhafazakar dünya görüşünün bir gövde gösterisi olarak katledildi, insanların canları politik görüşlerin inançların gerisine itildi. Bugün de hukuk, adalet hala insanların canlarını şekilsel meselelerin, politikanın ve inançların gerisine koymaya devam ediyor. 


Ben Metin Altıok'u düşündüğüm zaman şiirlerinden birini düşünmek istiyorum. Nasıl hayatını kaybettiğini ve devletin bundaki sorumluluğunu sorgulamak istemiyorum. Daha da önemlisi bu kaybedilen candan ders çıkartılmasını ve devletin devletliğini bilmesini istiyorum, benim devletim olmasını istiyorum. Başka Metin Altıok'ların, başka Asım Bezirci'lerin, başka Hasret Gültekin'lerin katledilmeyeceğinden, devletin böyle bir şeye seyirci kalmayacağından emin olmak istiyorum.


Bu yüzden 


Sivas Katliamı Davasında Zaman Aşımına Hayır!


#zamanaşımınahayır