7 Eylül 2011

Shuffle I

I.


Geri dönmek bir yandan heyecanlandırıyordu onu, bir yandan da içinde geri dönmesine ayak sürüyen tamamlanmamış bir şey vardı. "Hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orasıdır" lafı bunu mu kastediyordu acaba? Dönmek ve kalmak arasında bu derece az fark olması tedirginlikle dolu bir huzur veriyordu ona.

Lyon banliyölerinin içinden geçiyordu tren çok da hızlı olmayan bir tempoda. Anlayamamıştı bu kenti ve buna sinirleniyordu. "Yine de en azından geçen seferki gibi otelden çıkmadan oyun oynayarak ve uyuyarak geçirmedim zamanımı" diye düşündü. Giderek seyrekleşen evler, azalan insanlar şehrin bittiğini söylüyordu. Birazdan tarlalar başlayacak ve tren yolunun kenarlarının kafese benzetilebilecek kadar örtülmüş bir hale gelmesine kadar kısacık da olsa düzlükleri görebilecekti. En azından dört gün önce bu yolu havalanından şehir yönüne giderken tersten seyrettiği film buydu.

Her yolculuk sonunda başka şeylerle karışmış bir huzur kaplardı içini böyle. Yolculuk öncesi ters gidebileceğinden korktuğu, nasıl becereceğini bilmediği şeylerin düzgün gitmesi ve bir şekilde becerilmesinin huzuruydu bu. Her şeyden anlayıp -ya da anladığını düşünüp- bu kısacık yolculukları Odysseus'un maceraları kadar gözünde büyütmesinin komik olduğunu düşündü. Neredeyse bilet görevlisini çağıracak "Mösyö kondüktör, bu bileti tek başıma aldım! Hem de alırken kimseyle konuşmama gerek bile kalmadı! O kırmızı renkli makinlarla konuşarak aldım sadece." diyecekti. "En iyi onların dilinden anlıyorsun ya" diye düşünecekti görevli de. Kafasından nerd olduğu için acınacak durumda olduğu düşüncesini kovdu. "Keşke turist olsaydım" dedi alçak sesle.  

İlk geldiği gün aklına geldi. O gün de gezmeye gelmiş birinden çok bir şeyleri becermek için alışık olduğu çemberden çıkmış biri gibiydi. Konferansın nasıl bir şeye benzeyeceğini merak ediyordu, otelin yerini kolay bulmayı umuyordu, Fransızların meşhur "Fransızca dışında dil konuşmama" alışkanlığıyla muhattap olmam inşallah diye içinden geçiriyordu, isteyerek ya da istemeden deliler gibi para harcama durumuna düşmek istemiyordu.

Şimdi de dönüşte yapacaklarını düşünüyordu benzer bir şekilde. Dönüşünden iki gün sonra uzun bir tatil başlayacaktı ama tatil sonrasına önemli işler yetiştirmek zorunda kalacak gibiydi yine, bayramı ve görmek zorunda olduğu insanları görmeyi gözünde büyütmeye şimdiden başlamıştı, bavul boşaltmak ve tekrar evdeki ofisteki düzene dönmek bile onun için büyük bir şey oluyordu. Kanada dönüşünde bavullarını üç ay sonra boşaltması geldi bir an aklına. O dönüş geldi aklına. Havaalanına bu tren yolculuğu, Toronto'ya giden uçağa benziyordu. Tıklım tıklım dolu bir Boeing'de değil de sadece dört beş kişinin bulunduğu Ankaray tipi bir trendeydi ama esas yolculuğun öncesindeki kısa yolculuk hissiyatı benzerdi. Güldü. Toronto uçağıyla şimdiki dönüş yolculuğu yaklaşık aynı uzunluktaydı. Tabi Toronto'dan Türkiye'ye uçusu dokuz saat olunca oranlar tutuyordu. 

O dönüşünde kafasındakiler, heyecanı ve mutluluğu hızlıca geçti gözünün önünden. Düşünmemeye çalışıyordu çok fazla o günleri. Hayat bir yolculuk gibiydi ona göre, sürekli bir yerlere uğranılan ve bir şeylerle karşılaşılan. Her uğranan yer insana ya bir şeyler katıyor, insanı fazlalaştırıyordu; ya da bir şeyler alıyor, insanı küçültüyordu. O dönüş de küçültmüştü onu. Hayal kırıklığı temalı bir hikayeydi ve hatırlanmasa daha iyiydi. Uzaklaştırdı kafasını bunlardan, sanki bulanık bir suyu karıştırır gibi. 

Tren klimanın duraksamadan çalışmasıyla soğumuştu iyice. Çok soğuktan hoşlanmasa da şikayet etmedi. "Tangalı şarkıyı" söylemeye devam ediyordu Bob Dylan. Gülümsedi. T. koymuştu bu adı şarkıya. Seviyordu böyle aynı espriyi iki tarafından alıp da ortada çevirdikleri zamanı onunla. Sevdiği çok şey vardı onunla ilgili, sevmediği de. Hayatta tanıdığından asla pişman olmayacağın insanlardandı o ne olursa olsun. Gülümsedi yine. Sevdiği şeylerden biriydi onunla ilgili bu, gülümsetmesi.

Tren düzlükleri geçmişti artık. Çok fazla bir şey görünmüyordu tren yolunun kenarları tel örgülerle yer yer duvarlarla kapandığından. "Birazdan varırız havaalanına" diye düşündü. "Uçakta yemek ne verecekler acaba?" diye geçirdi aklından. Dönmek ne olursa olsun güzeldi.

Hiç yorum yok: