25 Kasım 2009

Ankara Calgary 2

Sis ilk başta paniğe kapılmama yol açtı. Ankara-İstanbul uçağının inmesiyle İstanbul-Toronto uçağının kalkması arasında 95 dk. vardı. Zaten zor yetişecektim, bir de sisten geç kalırsak yetişemezdim.

Uçuş numarasının değişmesinin sebebi de sisti. 7:30 uçağı hala kalkamamıştı. Beni de onda yer olduğundan ona aktarmışlardı. 4:35 uçağı bile kalkmamıştı hala. O uçak yolcularının yerinde olmak istemezdim.

Kısa süre sonra etraftaki konuşmalardan dolayı sakinleştim ama. İstanbul'da da sis çoktu. Bu yüzden aynı miktarda İstanbul-Toronto uçağı da gecikecek gibi duruyordu. Biraz oturdum gate'in önünde. Kalkıp kahvaltı etsem mi diye düşündüm. Yavaş yavaş sis açılmaya başladı ama. İlk başta sis açılıyor kalkarız şimdi diye düşünerek ayrılmadım gate'in önünden. Daha sonra zaten kalksak da İstanbul'a inemeyeceğiz, o yüzden kalkmaz diyerek kalktım ve kafelerin birine doğru yöneldim. Bu arada uçaklar inip kalkmaya başladı havaalanından. Ama hala İstanbul uçuşları gecikmiş olarak beklemekteydi.

Kafenin önünde beklerken Gökhan çıkageldi. O da Frankfurt'a uçacakmış, ne yapsam diye düşünüyordu. Uçuşların ertelenme ihtimali üzerinde konuştuk. Kendi durumumuzla dalga geçtik biraz. Biraz paniktik ikimizde ama bir şekilde uçuşlar kalkar gideriz diye düşünüyorduk.

Saat 9:30 gibi işin tahmin ettiğimizden ciddi olduğunu anlatan ilk olay oldu. Bir görevli gelip Sabiha Gökçen havalimanına gidecek yolcuların dilerlerse Atatürk'e giden uçaklara aktarılacaklarını söyledi. Tabi ilk olarak bağlantısı olan yolcular görevliye bağlantılarını sormaya başladılar. Görevli bazı sorulara "O bağlantı iptal edildi" diye cevap verince ilk panik başladı. Gökhan'ın uçuş da iptal edilenler arasındaydı. Yolcu kısmından çıkıp yeni bir bilet ayarlamak için satış noktasına gitti.

İyice stres bir şekilde beklemeye devam ettik. Saat 10:30 olduktan sonra artık İstanbul-Toronto uçağını yakalamanın tek yolunun uçağın iyice gecikmesi olduğunu anlamıştım. 11:00 gibi o ümit de kalmadı. İki görevli gate'e geldiler ve 12'ye kadar bağlantısı olan yolcuların bağlantıya yetişmelerini beklemediklerini, bu yolcuların biletlerini değiştirmeleri gerektiğini söylediler. Yine de bir ümit özellikle gösterdim uçuş kartımı, ama sonuç aynıydı.

İki şansımız vardı. Ya Ank-İst ve İst-X biletimizi birlikte başka bir güne değiştirecektik. Ya da İstanbul'a gidecektik, İst-X biletimizi değiştirecektik.

Ankara'daki evin doğalgaz tesisatındaki suyu boşaltmıştım. Telefonu, İnterneti ve Kablo TV'yi kapattırmıştım. Ankara'da kalsam halledemediğim işleri halletme şansım da yoktu hafta sonu olduğundan. İstanbul'da Neslihan'ı, Gültekin'i, İsmet'i ve diğer sevdiklerimi de gitmeden görememiştim. İstanbul'a gitmeye karar verdim. Nereden bileyim bunun da hata olduğunu.

Bilet satışa gittim. Ankara terminalini bilenler için bilet satış girişin olduğu duvarında terminalin. Sıra ise check-in masalarına kadar uzuyordu nerdeyse. Herkesin sinirler gerilmiş, herkes dokunsan uçan adam gibi uçacak.

Sıranın gelmesi iki saat sürdü. Bu esnada beni aktardıkları Ank-İst uçağı ve diğer İstanbul uçaklarının bazıları yolcu kabul etmeye başladılar. Bir an düşündüm sırayı bırakıp gitsem mi diye de madem bana böyle dediler, dediklerini yapayım dedim. Zaten acelem de yoktu İstanbul'a gitmek için, Neslihan işteydi. Benim uçuş uzun bir süre yolcu kabul ettikten sonra kapı kapandı ve gitti.

Yine sıradayken yan taraftaki Pegasus bilet satışta da benzer bir sıra vardı. Ve en son lisede kantinden döner almak için girdiğim tipte bir tezgah izdihamı. Bizim sıra da pek aşağı kalmıyordu. Aradan girmeye çalışanlar mı ararsınız, bunları takip ve tespit etmeyi görev bellemiş teyzeler mi. Bir yabancı sonunda "Securiiiiitiiiiii" diye bağırdı bile, sinirler ne hale gelmiş anlayın. Tabi güvenliğin tek yaptığı uzaktan "Ne diyo la bu" bakışı atmaktı. Adam yazık yabancı bir havalanı sanmış tabi burayı.

Saat artık 12:00 civarına gelmişti. Hiç bir şey yememiştim geceden beri. Bir ara bayılacağım sandım.

Neyse sonunda sıra geldi. O ana kadar görevlilere kızmamaya çalıştım zira inanılmaz bir stres altında ellerinden geleni yapmaya çalıştıkları belliydi. İlk önce bana Chicago aktarmalı bir Toronto bileti ayarlamaya çalıştı görevli. Dedim ona gidebilsem ben Calgary'e giderim zaten. Vize durumunu anlattım. Onun üzerinde pazartesi günkü İstanbul-Toronto uçağına aktardı beni. "Bavullarınızı da aşağıdan alabilirsiniz" diyince ben uyandım, kadına bir şey söylemeyince Ankara-İstanbul biletini de pazartesiye atmıştı. Özür diledim ve o gün gitmek istediğimi söyledim. Düzeltti, yeni bir boarding pass verdi. Bavulları almama gerek olmadığını yeni uçağa aktarılacağını söyledi.

Boarding pass'e bakınca uçuş numarasının değişmediğini, ben sıradayken giden uçağın uçuş numarası olduğunu gördüm. Kadına "E bu uçak gitti!?!" dedim. Aldığım cevap "Siz bakmayın panolara, gate'e gidin bekleyin" oldu.

Gittim gate'e. Önce bir kurovasan ve börek ile brunch yaptım kendi çapımda. Daha sonra tekrar gate önünde beklemeye başladım. Panolarda bana verdikleri uçuş numarası ile ilgili bir şey yoktu hala.

Birazdan bir tezgah daha kuruldu gate'in önünde. Hangi uçak hangi gate'den ne zaman kalkacak iyice karışmıştı ve iki görevli tek tek ayarlama yapmaya çalışıyorlardı. Biraz uğraştan sonra derdimi anlatabildim görevlilerin birine. Böyle bir uçuş var mı diye sordum, "Yok da öyle bir uçuş.... " diye başladı cümleye yığılıp kalıyordum nerdeyse.

Hiç yorum yok: